, ,

Kültürün Psikolojiye Etkisi: Coğrafya Kader Mi?

Miray Çelebi Hayatımızı ne kadar kendi seçimlerimizle şekillendiriyoruz, ne kadar doğduğumuz yerin bize verdiği bakış açısıyla yaşıyoruz? Kültürün, yani bizi saran tüm o görünmez değerlerin ve normların aslında düşüncelerimizi, hislerimizi ve davranışlarımızı ne kadar etkilediğini fark ettiğinizde, insan kendine bu soruyu sormadan edemiyor. Düşünün, çocukken nasıl davranmamız gerektiğini, doğru ve yanlışın ne olduğunu çevremizdeki yetişkinlerden…

By.

min read

Miray Çelebi

Hayatımızı ne kadar kendi seçimlerimizle şekillendiriyoruz, ne kadar doğduğumuz yerin bize verdiği bakış açısıyla yaşıyoruz? Kültürün, yani bizi saran tüm o görünmez değerlerin ve normların aslında düşüncelerimizi, hislerimizi ve davranışlarımızı ne kadar etkilediğini fark ettiğinizde, insan kendine bu soruyu sormadan edemiyor. Düşünün, çocukken nasıl davranmamız gerektiğini, doğru ve yanlışın ne olduğunu çevremizdeki yetişkinlerden öğreniyoruz. “Sessiz ol,” “Büyüklerin sözünü kesme,” gibi cümleler, aslında hem neyin önemli olduğu hem de nasıl biri olmamız gerektiği konusunda bilinçaltımıza işliyor. Kültür, bir nevi “topluma nasıl uyum sağlayacağımızı” öğretiyor bize. Bu değerleri, davranış kalıplarını farkında olmadan içselleştiriyoruz, kendi doğrumuz gibi kabul ediyoruz. Örneğin, birçok kültürde, “evlenme” yaşıyla ilgili bir baskı var. Toplum; özellikle belli bir yaşa gelmiş bireylerden “artık evlenmeleri gerektiğini” ima eden bakışlarla, cümlelerle üzerlerinde baskı kuruyor. Oysa herkesin hayat planı, öncelikleri farklı olabilir; ancak toplum, belli bir yaştan sonra yalnız olmanın doğru olmadığını, bunun bir “eksiklik” olduğunu düşündürebiliyor. Bu baskı, kişinin ilişkilerinde kendi isteklerine odaklanmak yerine “toplumun beklentilerini karşılamak” için aceleci ve belki de yanlış kararlara yönelmesine yol açabiliyor.

Başka bir örnek olarak, “saygın” bir meslek sahibi olma baskısı düşünülebilir. Bazı toplumlarda doktor, mühendis, avukat gibi belirli meslekler daha fazla saygı görüyor ve bireyler, bu alanlara yönlendirilerek kendi isteklerinden, yeteneklerinden uzaklaşabiliyorlar. Örneğin, sanata ilgi duyan bir genç, ailesinin ve çevresinin saygın meslek baskısından dolayı sanat yerine “toplumda kabul gören” bir alana yönelmek zorunda kalabiliyor. Kendi yeteneklerini keşfetmek ve hayallerini gerçekleştirmek yerine, başkalarını memnun etmeyi amaçlayan bir yolculuğa çıkıyor.

Kadınlar açısından toplum baskıları, psikolojik anlamda belki en yoğun hissedilenlerden biri. Özellikle bazı toplumlarda, bir kadının belli bir “rol”ü yerine getirmesi gerektiği düşüncesi yaygın: İyi bir eş, iyi bir anne, mükemmel bir ev hanımı… Kadınların “topluma ayak uydurmak” için bu rolleri kabul etmeleri bekleniyor. Eğer bir kadın bu rollerin dışına çıkmak ister, kariyer yapmak veya kendi hayatını bağımsız bir şekilde yaşamak isterse, “bencil” veya “sorumsuz” gibi olumsuz etiketlerle karşılaşabiliyor. Bu tür beklentiler, kadınların kendi potansiyellerini gerçekleştirmelerinin önünde büyük bir engel oluşturabiliyor.

Buna benzer bir diğer baskı da erkeklere yönelik. Erkeklerin “güçlü” ve “dayanıklı” olmaları gerektiği, duygularını göstermemeleri gerektiği öğretiliyor. Çocukluktan itibaren “Erkek adam ağlamaz” gibi ifadelerle büyütülen erkekler, zayıflıklarını veya duygusal ihtiyaçlarını göstermekte zorlanabiliyor. Toplum, erkeklerin sürekli güçlü olmaları gerektiği algısını yerleştirerek, onların yaşadıkları duygusal problemleri ifade etme alanını kısıtlıyor. Bu durum, içsel bir stres yaratabiliyor ve duygusal yükler, zamanla hem ruhsal hem fiziksel sağlık problemlerine yol açabiliyor.

Son olarak, toplumun başarı tanımı da bireyler üzerinde büyük bir baskı unsuru. Özellikle bazı toplumlarda, başarı genellikle “çok para kazanmak”, “yüksek bir statü elde etmek” gibi somut kriterlere dayandırılıyor. Bu yüzden, farklı alanlarda yetenekleri olan veya daha sade bir hayat sürmek isteyen bireyler, toplumun başarı beklentilerine uymak zorunda hissediyor. Gerçekten değer verdikleri şeyler yerine, “başkalarının takdirini kazanmak” için hayatlarını şekillendiriyorlar. Ancak bu beklentiler doğrultusunda yaşıyor olmak, bireyin kendi mutluluğunu ve tatminini ikinci plana atmasına neden oluyor.

Tüm bu örnekler, toplumun insan psikolojisi üzerindeki görünmez ama güçlü baskısını ortaya koyuyor. Toplumun beklentileri, her bireyin özgürce yaşamasını zorlaştırabiliyor. Özgün seçimler yapmak, kendi hayatını kendi değerlerine göre yaşamak yerine, toplumun dayattığı bu kalıplara uymaya çalışmak çoğu zaman bireylerde içsel bir çatışma yaratıyor. O içselleştirdiğimiz değerler, birçok kararımızda bizi yönlendirmeye devam ediyor. Sevdiğimiz biriyle ilişkimizi nasıl kurmamız gerektiğinden kariyerimize, hatta en basit seçimlerimize kadar her şeyin ardında, toplumun bize fısıldadığı bir ses var. Mesela, sırf başkaları mutlu olsun diye kendi isteklerimizi göz ardı ettiğimiz, “kendinden çok başkalarını düşün” mesajıyla büyüdüğümüz için kendimizi suçlu hissettiğimiz anlar yok mu? Ya da tam tersi, başarıya giden yolda bireyselliğe değer verilen bir çevrede büyüdüysek, sürekli “daha fazlasını başarmalıyım” diyerek kendimizi yetersiz hissettiğimiz. Bir yandan bireysel kimliğimizi keşfetmek, kendi isteklerimizi bulmak istiyoruz ama öte yandan, içimizdeki toplumsal ses, bize “nasıl olmamız gerektiğini” söyleyip duruyor. Bu, insanlar için çok tanıdık bir iç çatışma yaratıyor: Toplumun bize sunduğu kalıba sığmaya çalışmak mı, yoksa o kalıptan taşmayı göze alarak gerçekten “kendimiz” olmak mı? Bu çatışma özellikle kendi yolumuzu çizmek istediğimiz anlarda karşımıza çıkıyor. Bir meslek seçerken, bir ilişki kurarken, hatta arkadaş çevremizi oluştururken bile toplumun normları ile kendi isteklerimiz arasında bocalayabiliyoruz. İşte o anlarda, toplumun bizim üzerimizdeki etkisini fark etmek, “bu seçim gerçekten bana mı ait, yoksa çevremdekiler böyle olmalı dediği için mi böyle düşünüyorum?” diye sormak önemli hale geliyor. Belki de “coğrafya kaderdir” ifadesi tam da bu yüzden doğru ve düşündürücü. Evet, doğduğumuz yer bize bir dünya görüşü, bir bakış açısı veriyor. Ama bu farkındalığa sahip olunca, belki de o kalıplardan biraz daha özgürleşebiliriz. Hayatta gerçekten kendi isteklerimizi bulmak, belki de kültürün üzerimizdeki etkisini görebildiğimizde mümkün hale gelir. Kendimizi yeniden keşfetmek ve “Ben kimim?” sorusuna kültürün ötesinde bir yanıt bulmak önemli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir